Her şey karşıtını yaratıyor; iyilik de, kötülük de..
Bölümün adı, Solace for Tired Feet yani şair burada "Yorgunum Dostlarım" diyor. Bölüm izlenme oranı olarak geçen haftaya nazaran biraz daha yükseldi ama bana göre seri hâlâ hak ettiği ilgiyi göremiyor. The Leftovers'ın 7. bölümünü yine Mimi Leder (sezon finalini de o çekecek) çekti ve hikâyeyi Damon Lindelof bu sefer Jacqueline Hoyt ile birlikte senaryolaştırdı.Sezon finaline sadece üç bölüm kaldı ve bu bölümü izlemeye başladığımda beklentim adeta tavan yapmıştı. Bu sebeple bölüme geçelim, hızla..

Laurie, zaten anne ile rekabet yaşına girmiş olan ergen kızı için artık tiksinilesi bir figür. Sanki tek kaybedenmiş gibi o saçma sessizlik yeminini ettiği ve yas tuttuğu yetmiyormuş gibi şimdi de babasından boşanarak onları terk ediyor. Jill'in annesini anlaması için geçen seferki gibi bir kaybetme korkusu yaşaması lazım. Aslında o da annesine karşı boş değil ama o yakıcı güne kadar - artık kaç yaşında tadacaksa- ele güne karşı annesinden nefret etmeye devam edecek çünkü isyankâr bir ergen olmak bunu gerektirir. Mapleton'un acılı ergenleri bir de ritüel uydurmuşlar. Olay anında iradesi dışında bir eşek şakasına maruz kalarak buzdolabına kapatılan ve kaybolanlar arasına katılan 'Paul Glouski' anısına dua edip sonra da o buzdolabının içine girip rekor denemesi yapıyorlar. Bu kez Jill duayı edip, buzdolabına girdi. Eh, bu denemeyi yapmayı ve Büyük Karanlık'ta kaybolmayı ana-babası boşanmak üzere olan bir ergenden daha çok kim hak ederdi ki?

Her ergenin rüyası, akşam evde babasız yani yalnız kalmak o la la!

Evladın bir buzdolabının içine girerek yok olmayı umsun (ki Jill bu ritüele de inanmıyor aslında) sen de baba olarak Nora ile yemeklerde gez sonra da ağlarsın bu çocuklar neden böyle oldu diye... Nora beşinci buluşmada, "hadi yatalım" dedi. Gülmek bu kadına yakışıyor ve sanırım artık ruhu acımıyor, ne de olsa seçilmiş yumurtaları ayrı sepetlerde taşımayı akıl edecek kadar kurnaz Wayne ile Big Hug yaptı! Kevin ve Nora'yı bölümün ilk dakikasında bu derece neşe içinde görünce ellerimi ovuşturup, "sağlam dayak yiyeceğiz bu bölüm" dedim. Der demez de Jill dolapta kalma rekorunu sonra da veledin biri dolabın açma kolunu kırdı. "Hoşlandığın kadınla seks yapacaksın başına ne gelsin istersin" sorusuna en son verilecek cevap, "Kızım bir buzdolabının içinde havasız ve kilitli kalsın" olurdu sanırım. Aynen öyle oldu demek isterdim, ama olmadı. Lindelof Amca, teşekkürler! Onun yerine Jill son dakikada boğulmaktan kurtuldu ve dedesinin de Akıl Hastanesi'nden kaçtığını öğrendi. Bütün bunlar "Cold Open"da oldu, düşün daha hikayeye girmemiştik bile.. Yavurların bu cold open merakına hastayım. Bizde asla doğru kullanılmıyor bu basitçe, "Jenerik önü açılış sahnesi" diye adlandıracağımız nane...


Bize bu dizide sudan çıkmış Liv Tyler izlettiler!

Ana bölüme girince gördük ki Kevin Paşa'nın emanetçi, maceracı eşek kadar olmuş ama ergenliğinden çıkamamış oğlu Tom'a (Chris Zylka) gelince, Indiana'da sürünmeye devam! Christine hâlâ ölmemiş ve dahi "seçilmiş"i doğurmamış ama yakındır. Wayne azıcık aklı kaldıysa onu da yemek üzere, aylar sonra Tom'da hâlâ 6 bin dolar kaldığına göre de bu çocuk gerçekten çok tutumlu ve Wayne iyi yere dükkan açmış. Wayne kısmı bu hikayede en anlamadığım kızım. Deli gibi yarı çıplak kıvırılıp yatıyor ıssız köşelerde. Devlet bulsa anında itlaf edecek. Şimdi de seçilmişlerinin doğumunu bekliyor. Bir yandan doğa üstü güçleri var ama Tom'a, "Kızı düdükledin mi?" diye sormayı ihmal etmiyor. Bir eli dünya işlerinde, diğeri ise hiç vazgeçmiş. Neticede her şey ve hemen karşıtını yaratıyor işte; iyilik de kötülük de... Al Matt'i, vur Wayne'e..

Hevesi kursağında kalmış Kevin yapmışlar..

Tavşan uykusuna yatıp, sabahına ısırılmış uyanan bi insan varsa o da Kevin..

NatGeo'nun "Ne kadar sallarsan salla, son damla düşecektir donuna" sayısı. Oldukça rare..

Tıpkı Kevin'ın, Nora ile yatmak için eve giderken kapıda dikilen Suskunlar'a atarlanması ve Nora'nın onları bahçe hortumuyla ıslatmasından zevk alması gibi. Gülümsedi! Gördük.. Kevin daha birkaç ay önce bu insanlara uygulanan şiddete karşı onları koruyamayacağı için perişan olmuyor muydu? Ortak çıkarlar söz konusu olduğunda en kötüyü bile görmezden gelen insan oğlu dramalar sayesinde ıslah olacak mı? Olmayacak elbette.. İlahi adalet hemen işledi, Nora ve Kevin çiftimize o gün için vuslat nasib olmadı. Kös kös evine döndü ve bir baba için sevişmekten çok daha eğlenceli (!) işlerle uğraştı. Kütüphaneyi yakan ve insanlara zarar veren eski şerif, yeni akıl hastanesi kaçağı baba, kabul etmesi bizzat şizofren görünümlü babası tarafından önerilen şimdilik sözde ama gittikçe bende soru işaretleri yaratan o "görev", her seferinde bilinmezlik ölçüsü katmerlenen kabuslar ve o kabuslardan edindiği hatırlamadığı gerçek yaralar..

Tom'un başının fena halde dertte olduğu da adama rüyasında ayan olduğu gibi oğluyla aynı yerden yaralı uyanıyor. Kevin nasıl babaysa oğlunu bulmak için harekete geçmiyor. Neden? Tom artık reşit. Te Allam ya! Biz olsak işi gücü bırakır, kasabanın polislerini toplar oğlanı aramaya çıkarız. Dünya nüfusunun bilmem kaç milyarı buhar olmuş uçmuş, Kevin aylardır ortada olmayan oğlu için kılını kıpırdatmıyor. Yahu bari civar kasabalardaki polis arkadaşlarına rica et bi foto yolla bir şey yap. Yok. Ortalık olmuş manevi cehennem çocuk gece rüyalarına giriyor dah ane bekliyorsun endişelenmek için? Sen otur kasabayı bekle ya da git Nora ile seviş. Hangi derdine derman olacaksa.. Ez cümle; bir hikayede Damon Lindelof ve rüyalar varsa ben o işin gidişatından fena halde tırsarım.

Böyle işte..
R.
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER