Uzun bir bekleyişin ardından geçen hafta hızlı bir
başlangıçla nihayet seyircisiyle buluşan Mehmed Bir Cihan Fatihi 2. bölümüyle ekranlardaydı
bu hafta. En az ilk bölüm kadar, hatta belki ondan daha fazla kritik öneme
sahip bir bölümdü diyebiliriz.
Ülkemizde ekran yolculuğuna yeni başlayan yapımların ilk
bölümleri seyircilerin gözünde genellikle “ilk bölümün günahı olmaz”
düşüncesiyle biraz daha anlayışla karşılanır malum. Aslında kıyasıya bir
rekabetin yaşandığı böyle bir sektörde yeni bir işin daha ilk bölümünden
yumruğunu var gücüyle masaya vurmasını ve potansiyel seyircisini ilk hamlede
avucunun içine almasını beklemek daha doğru bir yaklaşımken, bir başlama heyecanı, projeye bir alışma süreci, üzerlerden atılması beklenen bir acemilik
varsa eğer Türk seyircisi belki de başka hiçbir ülke seyircisinde
rastlanılmayacak babacan tavırla ilk seferinde bunları pek görmez ancak 2. bölümde
artık işlerin yavaş yavaş rayına oturmasını ve başladığı diziyi izlemeye devam
edip etmeyeceğine yönelik kesin kararları almasına yardımcı olacak hamleleri
görmek ister.
Bu anlamda Mehmed Bir Cihan Fatihi’nin 2. bölümü bir
taraftan daha derli toplu ve daha iyi yanları olan, diğer taraftan ilk bölümün aceleciliğini
ve çiğliğini aynı şekilde devam ettiren ortaya karışık diyebileceğimiz bir
bölüm oldu. Dizide henüz yeteri kadar inandırıcı ve seyirciyi peşinden
sürükleyip götürecek denli incelikli bir dünyanın kurulabildiğini söylemek zor.
Proje tamamına hakim olunarak, bütün piyonları birbiriyle kusursuz bir uyum
içinde hamle yaptırılarak yönlendirilen kendinden emin bir yapım görüntüsü sunmaktan hâlâ
uzak. Hâlâ “biraz daha bekleyelim bakalım, zamanla her şey yerli yerine
oturacaktır herhalde” diyeceğimiz noktanın etrafında dolaşıyor.
Bu durumdaki en büyük etken ise şüphesiz senaryo ve
hikayedeki karakterlere yazılan replikler. Tam anlamıyla “macera kaldığı yerden
devam ediyor” şeklinde bir entrikalar silsilesi üzerinden ilerleyen bölüm anlatmaya
soyunduğu karakterleri yine pek anlatmayan, onları derinleştirmeye çalışmayan
bir yapıdaydı. Her iki bölümdeki karakterizasyonlara da bakarsak ancak yaşanan
olaylara etki ettikleri ölçüde tanımaya çalıştığımız kahramanlar görüyoruz.
Örneğin Mehmed ve akıl hocası Akşemseddin arasındaki ilişkiyi karşılıklı ettikleri
sıradan bir sohbet sayesinde değil de Çandarlı Halil ve etrafındakilere
oynayacakları bir oyun vasıtasıyla sergiledikleri kurnaz tavırlarıyla anlıyoruz. Hem de daha bir bölüm önce Allah'ın kendisine bahşettiği aklı etkili bir şekilde kullanarak tehlikeden başarıyla sıyrılmış bir karakterken bu defa düşmanına karşı zafer kazanmasının yolunun koşulsuz şartsız Allah'a teslim olmaktan geçtiğini telkin ederek yapılacak eylemdeki gerekçeyi bayağı farklı bir noktaya dayandıran muhafazakâr bir söylemi kendisiyle çelişirmiş gibi birebir uygularken. Yine Mehmed ve sarayın baş mimarı Muslihuddin her şeyden evvel Bizanslı Eleni’ye
oynayacakları oyun etrafında bir araya geliyorlar. Baş mimarın ilk icraatı Eleni'nin ölmesini engelleyecek düzeneği hazırlamak oluyor. Yani öncelik karakterlerde
değil, entrikalarda. Hal böyle olunca yaratılmak istenen dünyanın temelleri pek
sağlam olamıyor.
Dizinin senaristliğini yapan Ercan Mehmet Erdem Türk
televizyonlarına Behzat Ç. gibi fenomen olmuş bir işi armağan eden deneyimli bir
isim olmasına rağmen Mehmed Bir Cihan Fatihi’nde nedense bir oldurulamamışlık
hissi var. Hikaye iyi-kötü bir şekilde ilerliyor, ona diyecek sözüm yok. Ancak
yaratılan karakterler çoğunlukla o kadar karton, yazılan replikler de o kadar
yapay ve dönem ruhunu yansıtmak konusunda yetersiz ki, dev bir bütçeyle ve göz
kamaştırıcı bir kadroyla 2018 yılında çekilmekte olan bir süper prodüksiyonu değil
de 70’lerde, 80’lerde kalmış bir geleneğin takipçisi olan abartılı yapaylığı izliyor gibi hissediyor insan. Son 10 yıllık süreçte sanki
hiç tarihi kurgu türüne sınıf atlatan, oyunun kurallarını yeni baştan yazan
işler çekilmemiş ve sanki seyirci o yapımları hiç izlememiş gibi.
Bu sıkıntının etkileri de oyuncu kadrosu üzerinde
maalesef ki görülüyor. Neredeyse hepsi birbirinden deneyimli, yılların oyuncusu
olan isimler repliklerini, oynadıkları karakterlerin inandırıcı olabilmesi için
büyük bir çaba sarf ederek, pek de hissedemeyerek okuyor gibiler. Örneğin Kenan
İmirzalıoğlu ilk bölümde görsel olarak oldukça göze hitap eden bir duruşla
ekrana gelmiş olsa da, bu bölümde performans olarak ilk bölümün gerisinde
kaldığını düşünüyorum. Devamlı olarak büyük oynamasını, büyük konuşmasını,
büyük durmasını gerektiren bir metinle baş başa kalmış belli ki. Mehmed olmak için
çaba sarf ederken karaktere kendisinden bir şeyler katamıyor
gibi.
Çetin Tekindor izlemeye doyamayacağımız bir aktör olsa da
söz konusu teatrallik, Çandarlı Halil karakterinde de çok baskın bir şekilde
hissediliyor. Gürkan Uygun’un canlandırdığı Delibaş dizinin sevimli çılgını olarak
komik ama kabul edelim ki fazla komik. Karikatür seviyesinde hatta. Hem
karakterin hem de Uygun’un performansının biraz törpülenmesi daha hayırlı
olacaktır bence. Bizans İmparatoru Konstantinos rolünde Ertan Saban da kadronun
öne çıkan isimlerinden. Belki de en iyisi olmaya aday ama o da klasik,
paçalarından hainlik akan gayri müslim kötü adam tiplemesinin karikatürlüğünden
muzdarip. Osmanlı Devleti’nin karşısındaki hiçbir devlet ve devlet adamı da en
nihayetinde kendi ülkesinin selâmeti için hareket eden insanlar değillermiş
gibi hep o klişe tek boyutlu bakış açısını izlemek, bu bakış açısından kaynaklanan,
her hecesinden hainlik hissi yayılmasa olmayacakmış gibi görünen replikleri
dinlemek sıkıcı. Saban’ın potansiyelini hakkıyla değerlendirebilmek için
Konstantinos’a da biraz başka karakter özellikleri vermek daha iyi olacaktır.
Kadın oyuncular konusunda ise üzülerek söylemeliyim ki,
iki haftadır beğenebildiğim hiçbir performans yok. Erkek oyuncuların hepsi
birbirinden iddialı isimlerden seçilmişken, kadın oyuncular çok daha kendi
haline bırakılmış gibiler. Karakterleri henüz öne çıkmalarına sebep olacak
olayların içine pek sokulmamış olsalar da şu ana kadar pek göze çarptıklarını söylemek
de mümkün değil. Belki bir nebze İdil Fırat. Özellikle Çandarlı Halil’in küçük kızını canlandıran oyuncu
maalesef ki oldukça vasat bir performans sergiliyor.
Yazı devam ediyor..