Orphan Black dizisiyle ilk kez radarıma giren BBC America kanalı bir süre önce ekranı yeni bir diziyle buluşturdu: Killing Eve. Luke Jennings'in kitaplarından uyarlanan dramayla ilk kez nisan ayında tanıştık ve sekiz bölümlük sezonunu kısa bir süre önce tamamladı. Geçtiğimiz dizi sezonunun son dakika golü olarak tabir edilebileceğimiz dizinin ikinci sezon onayı daha başlamadan gelmişti zaten.
Peki, nasıl bir diziden bahsediyoruz?
Fleabag ile bilinen Phoebe Waller-Bridge, uyarlamayı hazırlayan kişi. İki başrolünden ilki Grey's Anatomy'de canlandırdığı Cristina karakteriyle bilinen Sandra Oh, diğeri ise benim The White Princess, Doctor Foster, Thirteen ve My Mad Fat Diary'den tanıdığım Jodie Comer. Zaten diziye başlamam bu üç kadının bir araya gelmesi sayesinde oldu. Sezonunu kanalını oldukça fazla tatmin eden reyting oranlarıyla bitiren Killing Eve'in merkezinde bu iki ismin canlandırdığı kadınlar yer alıyor işte.
Villanelle (Comer), gizli bir organizasyon için epeydir para karşılığı çalışan bir seri katil. Hafif çatlak, daha çok psikopat, öldürme konusunda kendine has yöntemleri var ama eğlenceli de birisi. Eve Polastri (Oh) ise İngiliz iç istihbarat teşkilatı MI5'ta masa başında çalışan düşük rütbeli bir memur. İş hayatı istediği gibi gitmese de kocasıyla iyi giden bir evliliği var. İki kadının yolu Villanelle'in işlerinden birisini polisin araştırmaya başlamasıyla kesişiyor.
Bölümler ilerlerken Villanelle elindeki hedeflerin peşinden giderken Eve de dahil olduğu yeni bir ekip eşliğinde onun peşine düşüyor. Hatta bu durum Villanelle'in dikkatini çekince o da Eve'i kendi radarına alıyor. Böylece birbirini takıntı haline getirmeye başlayan bu iki kadının kedi-fare oyununu izliyoruz. Bron/Broen'le bilinen Kim Bodnia ise Villanelle'e hedeflerini paslayan ve onu hizada tutan Konstantin karakteriyle Killing Eve'in bonusu durumunda.

Diziye ilk başladığımda Villanelle'in bazı serseri tavırlarına aksanın da dahil olmasını biraz eğreti bulmuştum. Eve konusunda ise Sandra Oh'un Cristina'yı oynamaya devam ettiği intibası oluşmuştu. Ancak devam ettikçe iki karakter ve iki oyuncu konusunda da fikrim değişti. Oyuncuları zaten ayrı ayrı severim, daha çok sevmiş oldum. Karakterler ise hikayenin gittiği yerle birlikte epey bir gelişim gösterdiler.
Killing Eve'de özellikle Villanelle'in tavırları, Konstantin ile olan diyaloğu ve hedeflerinin peşine düşmesiyle komedi de kendisine yer buluyor. Elbette Eve üzerinden de bunu destekliyorlar. Hikayesinin temposu için de hızlı denebilir. Zaten sekiz bölümlük sezonu olduğundan fazla oyalanmıyorlar. Bölüm sonlarını ise genel olarak bir sonrakini merak ettirici bir şekilde bitiren bir yapım. Zaten böyle böyle bağlanıp bir sonrakini arar hale geliyorsunuz. İki karakter arasındaki rekabetin sağladığı çekim de cabası.
Dizi ilk sezonunu tamamladığında ikinci sezon onayını daha başlamadan aldığına ve en azından geleceği ne olacak diye beklemeyeceğimize sevinmiş oldum. Çünkü çok kritik bir noktada veda edip öyle gidiyorlar. Zaten sezonun genelinde cesur hamleler yapmaktan pek de kaçınmayan bir dizi var önümüzde. Elbette kendi içinde ufak tefek defoları olan, fazla ciddiye almadan izlediğinde zevki daha fazla çıkacak bir dizi de aynı zamanda.
Killing Eve konusunda durum genel olarak böyle işte efenim.