The Handmaid's Tale: Zirvede mi bıraksaydık?

The Handmaid's Tale: Zirvede mi bıraksaydık?
The Handmaid’s Tale’in üçüncü sezonunu da geride bıraktık. Hem de öyle böyle değil, insanın kafasını gözünü taş gibi yaran etkileyici bir final bölümüyle. Sezon finali değil büyük final olsaydı bile problem olmazdı hatta öylesini tercih ederdim sanırım. Her ne kadar etkileyici bir sezon izlemiş olsak da bir dördüncü sezonda ne anlatılacak emin değilim. Yani evet kurtuluş mücadelesi devam edecek ve hepimizin umduğu gibi Gilead’da yapılan kötülükler cezasını bulacak, bulmaya başladı bile. Yine de June’un yüzüne uzun uzun yakın çekim yapılan sahnelerden ve bazen gerçekten hiçbir şey olmayan bölümlerden biraz şikâyetçiyim.

Üçüncü sezonla ilgili en sevdiğim şeylerden bir tanesi Deniz Gamze Ergüven’in yönettiği bölümler oldu. Dünyanın küçüldüğünü ve sadece yaşadığımız yere değil, daha büyük bir bütüne ait olduğumuzu mutlulukla hissettiğimiz anlar bunlar. Bir de nasıl güzel iki bölümdü, izlemeye doyamadık. The Handmaid’s Tale’in anlattığı kadın mücadelesi ile o kadar uyumlu, o kadar güçlü bölümlerdi ki.
Hikâyeye gelecek olursak; bir ara yaşanan durgunluğa rağmen sonlara doğru kötülüklerin cezasız kalmayacağına ve iyi insanların dayanışmasına olan inancımız yükseldi. Martha’ların bile insafa geldiği, birbirlerine güvenip güvenemeyeceklerini bilemeyen damızlık kızların birbirlerine teslim olmaları çok güzeldi ve özenle anlatılmıştı.

Her zaman güçlü biri olsa da geldiğimiz noktada June’un artık bambaşka birine dönüştüğünü izlemek çok etkileyiciydi. Final bölümde ağladığı için bir çocuğa silah çektiği (temelde elbette onu Gilead’dan kurtarma içgüdüsüydü bu) an yaşadığı şaşkınlık ve üzüntü her şeyin bir özeti gibiydi aslında. Yine de kendi hayatını çoktan riske atarak 52 çocuğun Gilead’dan kurtarılmasını sağladı ve bildiğin kahraman oldu. Gelen çocuklar arasında kendi kızını göremeyen Luke’un hayal kırıklığını içine atıp diğer çocuklarla ilgilenmeye devam ettiği an bile diziyi izlediğimize değen sahnelerdendi.


Pardon da çocuğun nesisin sen?

Dönüşümüne şahit olduğumuz ve bir ara ona ciddi ciddi inanmaya başladığımız Serena Joy da bu sezonun en önemli karakterlerindendi. Bir ara yırtar gibi olduysa da sezon finalinde cezasını bulacağına olan inancımız tavan yaptı. Bir kadının kendi kafesini kendi elleriyle inşa etmesinin hiç de imkânsız olmadığını ama oradan çıkmasının o kafesin inşası kadar kolay olmadığını gösterdi bize Serena ve şahsen her anında dehşet içinde kaldım.

Her ne kadar bu sezon bitmiş olmasını tercih ederdiysem de, dördüncü sezon başlayınca izlemeyeceğim anlamına gelmiyor bu tabii. İyi seyirler dilerim.


BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER