Güllerin Savaşı: Bundan sonra nereye savrulacak?

Güllerin Savaşı: Bundan sonra nereye savrulacak?
Brezilya dizilerinden eksiğimiz ne?
Bu yazıyı yazmamdaki temel unsur; Güllerin Savaşı’nın 54. bölüm fragmanının sonucunda ortaya çıkmıştır. İlk bölümden bu yana “Klişeler Cumhuriyeti” olarak adlandırdığımız dizide yaşanmayan olay, gerçeklenmeyen entrika kalmadı. Peki, bunca olay örgüsü gerçekleşirken biz niye şaşırmıyoruz? Güllerin Savaşı ekran hayatına 8 Temmuz 2014 gününde başladı. O günden itibaren sizlerle ikinci sezona eriştik ve toplamda 53 bölümü devirdik. Biz her bölümü devirdiğimizde bir sonraki bölümü heyecanla beklemek yerine “Bir sonraki bölümde Türk dizi tarihindeki hangi klişeyi izleyeceğiz?” diye kendimize sorar olduk. Bizi bu soruya iten neden ne olabilir? Gelin hep birlikte sorularımıza, daha doğrusu bizi bu yöne iten çıkarımlarımıza bir bakalım.
 
Gülü seven dikenine katlanır mı?

Hikâye planlanırken iki kadının arasındaki güç, aşk, aile bağları iktidarı olarak karşımıza çıkmaya hazırlandı. Biri güçlü, ego sahibi, kendi kanunlarını yürürlükte tutan, yalnız, narsist iken; diğer bir gül ise masum, gözü ailesinden başka kimseye açılmamış, kardeşleriyle iç içe yaşayan, idealleri ve saplantılı hayranlık özellikleri olan kadın figürü karşımıza çıktı. Gülfem Sipahi karakterini üzerine hiç sırıtmayacak şekilde ve her bölümde bize oyunculuğun anlamı bir kez daha benimseterek giyen Canan Ergüder yer verirken; Gülru Çelik karakterini ise genç, dinamik, bize derdini anlatmak istediği varlığı iyi bir şekilde tanımlayan Damla Sönmez canlandırdı. Her iki oyuncu da rollerinin hakkını ve sorumluluğunu çok iyi şekilde sırtlıyor.
 
Bu sahneyi hatırlayanları göreyim?

Öncelikle tek adam (Ömer Hekimoğlu) üzerinden Güllerin Savaşı’nın ritmini başlattılar. “İki kadın bir adama âşık olursa nasıl bir savaş işlenir?” olarak önümüze güzel bir yem atmışlardı. Gülfem yıllar önce ayrıldığı ve bir türlü içinden atamayan eski sevgilisiyle tekrardan görüşecekti, Gülru da daha önce farkına bile varamadığı duyguları bu adamla tadacaktı. Her şey buraya kadar iyi giderken karşımıza Gülru’nun babası Salih Efendi’nin aşırı muhafazakâr tavrı işleri bulandırmaya yetti. Salih Efendi, her namusum dediğinde kızlarının başlarına ördükleri çoraplar bitmek tükenmek bilmiyordu. Derken araya Gülru’nun çocukluk arkadaşı ve genç kızlık rüzgârı Mert’in kıskançlığı girdi. Bunlar süre gelirken Salih Efendi’nin korumacı ve baskıcı tavrı hâlâ sürüyordu.
 
Başlarına ne geldiyse bundan sonra geldi. Recep Efendi (Mert’in alkolik babası)’nin, ardından Salih Efendi’nin de ölümü diziyi başka bir çıkmaza soktu. Bu arada üç tane de senarist grubu değişti. Bunlar Güllerin Savaşı’nın çalkantılı reytinglerini düzeltebilmek üzere yapılan değişikliklerdi. Salih Efendi’nin ölüm nedenini öğrenen Gülru, Gülfem ile Cahide Hekimoğlu’na intikam yeminleri içti. İntikamı gözünü kör ederken, sevdiği adamı da kendinden uzaklaştırdı. Çocukluk arkadaşım, tek sırdaşım dediği hipoksik şok hastası Cihan’ın zaaflarından yararlanarak Sipahi Köşkü’ne girmek için vizeye hak kazandı. Böyle bir çırpıda anlatıyormuş gibi hisse kapıldım, fakat hikâyede yer alan bu değişimlerden en çok da karakterler etkilendi. Sürekli birbirinin kuyusunu kazmaya çalışan iki kadın, yaşadığı saçma sapan entrikalardan yönünü şaşırmış bir adam ve daha birçok karakter! Senaryodaki bu tutarsızlıklarla hangimizin aklı karışmadı ki?

 
Halide’ye gelecek olursam; o da başlı başına bir kaos. Evin kâhyası olma konumundayken Çelik ailesine bir defa olsun gün yüzü göstermedi. Türlü entrikalar çevirdi. Rahat durmadı, Duygu’nun Cihan’dan olma bebeği düşürdü. Gülru’nun yiyecek ve içeceklerine merkezi sinir sistemini bozucu, halüsinasyonlara sebep olan Cihan’ın ilaçlarını karıştırdı. Yetmedi müştemilatı aleve verdi. Salih Efendi ve ailesine bir böcekmiş gibi davrandı. Sezonun bombası ise Halide’nin (on küsür bölüm süren DNA testi serüveni sonucunda) Gülfem’in biyolojik annesi olduğunu öğrenmek oldu.
 
Sezon sonuna gelecek olursak Ömer, intikam planları yüzünden kendini kullanılmış gibi hissettiği için Gülru’ya karşı intikam savaşı açtı. Bir gecelik ilişki yaşayıp Gülru’yu kullanılmış mendil gibi atması da cabası. Karakter tamamen farklı bir boyuta ve biz izleyicilerin istemediği davranışlara göre sürüklendi. Meğer sonradan öğreniyoruz ki Ömer daha önce Gülfem’i ve Brooke’u da ardına bakmadan terk edip gitmiş. Tabii, bizim burada karaktere olan inancımız nerede kaldı? Gözümüzde büyüttüğümüz, “efendi” sıfatına soktuğumuz, adam gibi adam Ömer Hekimoğlu bir bölümde gözümüzden düştü. İkinci sezonda ise bu yaptıklarına pişman olmadığı gibi Gülru’ya olan öfkesi ve kini azalmak bilmiyor.

Ruhum arafta, göz yaşlarım firarda. 

Cihan’a baktığımızda ise asla geçmeyecek olan (belirli tedaviler sonucu tepkileri azalabilir, fakat geçmeyecek bir merkezi sinir sistemi hastalığı) hipoksik şok hastalığı silahlı intihar girişiminin sonucunda beyninde oluşan hasarla iyileşti. Drama kraliçesinin işine karışmak ne mümkün? Salih Efendi’yi bir kalp kriziyle uğurlarken, Cihan başına silah dayıyor ve ölmüyor! Çok enteresan gerçekten… Bir bakıyoruz ki üç aylık aranın ardından Cihan salon beyefendisi olmuş, kekemeliği ve tutukluğu gitmiş, kendine güvenen, güzel yürekli bir adam olmuş. Yeri gelmişken Cihan karakterindeki şaşırtıcı değişimleri ve tepkileri bize en iyi şekilde sunan Sercan Badur’un hakkını yemek olmaz. Bize inanılmaz bir Cihan performansı sunuyor. Gülfem Sipahi performansından sonra şaşırarak izlediğim ikinci bir performans oluyor.
 
Gülru’yu tek gecelik ilişkide adi bir kadın hissini yaratarak terk eden Ömer, lütfedip Amerika’dan geliyor. Gülru’nun hamile olduğunu tesadüf eseri öğrenmesiyle birlikte bebeğin kendisinden olduğunu kabul etmiyor. Gözümüzde zaten ölmüş bir karakteri, yedi kat toprağın altına iyice gömmemizi sağlıyorlar. O da yetmiyor bir zamanlar aşkından deli divane olduğu kadına bir fahişe gözüyle bakıyor. Sözlü ve psikolojik şiddet uyguluyor. Sonra diyoruz ki bu ülkede niye kadına şiddet var? Salih Efendi’nin ölümüyle intikam oyununu fitilleyen Gülru’dan sonra, Cahide Hanım’ın ölümünden itibaren bebek için savaşan bir Ömer karşımızda olacak. Peki, bu daha ne kadar devam edecek?

Ah Salih Efendi, giderken ardında bıraktıklarını görüyor musun?
 
Şimdi yazımın en başına dönelim; 54. bölüm fragmanında izlediğimizde Halide’nin dudak uçuklatan itirafına şahit olacağız. Enver Sipahi’nin kızı olmadığını öğrendiğimiz Gülfem Sipahi, yanlarında müştemilat diye küçümsediği ve Salih Efendi’nin ölümünde de parmağı bulunduğu adamın kızı olduğu ileri sürülüyor. Bu seyirci ile alay etmek değildir de nedir? “Namus benim her şeyim. Namusum olmadan yaşayamam.” diyen adamın gayrimeşru ilişkisinden bir kızı oluyor ve evlerinde çalıştığı adamın nüfusuna geçiriyor. Bundan sonrası için ne planladıklarını artık düşünmek istemiyorum. Bize hem namusu, aile haysiyetini empoze edip hem de gayrimeşru ilişki yaşatmak nedir? Her ne kadar bu söylediklerimi aklımda bir araya getiremesem de yeni sorunların doğmasını engelleyemiyorum. Halide’nin müştemilat halkına olan hıncı Salih Efendi’nin bebeği kabul etmemesinden mi süre geliyor? Bunca zamandır saçma sapan planlar ve entrikalar kuran Halide, Salih Efendi öldüğünde niye mezarı başına gitmedi? Ya da ölümüne niçin etkilenmedi. Bir an önce müştemilat halkından kurtulmak istemesinin nedeni neydi? Hadi bunları yapmadı. Şimdi niye mezarı başına gidip bütün dengeleri altüst etme ayrıcalığını nereden buluyor?
 

Güllerin Savaşı’nın 1 ile 11. bölümleri arasında bu varsayımları yazılarımda dile getirmiştim. İyi de o zaman biz bunca bölümü boşuna mı izlemiş oluyoruz? Şu an için 11. bölümden öteye geçen bir Güllerin Savaşı göremiyorum. Bize bu hikâyede neyi kanıtlamaya çalışıyorlar? Başta da dediğim üzere Güller önce güç, aşk ve en son da aile iktidarı savaşını yaşadılar. Hâlâ da yaşamaya devam ediyorlar. Bundan sonra hangi konuyu işleyecekler? Drama kraliçeleri bu sorunların üstesinden hangi kalem oyunu ile gelecek? Bölüm sonlarında tahmin etmediğimiz gelişmelere şaşırmak istiyorum. İzleyicinin puzzle parçalarını bir sezon önce çözmesi bu döngüyü daha ne kadar devam ettirecek? Zira dizi kısır döngü içine girdi ve bu girdaptan çıkması da çok zor. Bundan sonraki bölümlerin fragmanlardan öteye geçmesini diliyorum. Aksi takdirde hikâyeyle vedalaşmam çok yakın olacaktır. 

Mortissa

Gülfem ile Gülru kardeş mi?




BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER