Sen Anlat Karadeniz’de bu bölüm seyirciye nanik yapalım
demişler. Haberimiz olmadan vuslat olmuş bitmiş, Nefes hamile. Biz de hastaneye
gelen kadınların reçetesine “Kalabalık sofralar kurun. Kocanıza da bol bol
sarılıp bekleyin, zamanla geçer.” yazarız artık. Yıllardır travma bozukluğunun
tedavisiyle uğraşan, bireysel ve grup terapileri geliştirmeye çalışan bir yığın
bilim insanı da rahat bir nefes aldı. Klinikler bayram yeri. Tahir Kaleli metodu
geldi dertler bitti.
Mesela o gece neler oldu? Nefes korktu mu? Geçmişten bir anı
canlandı mı? Dokunurken sınırı aşmaktan hep çekinen Tahir ne hissetti?
Seviştikten sonra birbirlerine ne dediler? Hiçbir zaman bilemeyeceğiz çünkü
izlemedik. Ne güzel değil mi? Sen sekiz sene tecavüze uğramış kadını
anlatacağım diye seyirciyi başına topla, sonra en önemli kırılma anını
göstermeye tenezzül etme. Göstermeyi geçtim karakterler bu eşiği atlamanın
üstüne tek bir cümle dahi kurmasınlar. Birlikte olduklarını seyirci hamilelikle
öğrensin. Yarın iş var deyip pijamayı çekip uyudular herhalde.
İkinci sezonda dizide herkes sırayla vuruldu, hapse düşmeyen
bir ben kaldım ama bir tane terapi sahnesi yazılamadı. Bu ne demek? Nefes
kocasına sarılarak kendi kendine iyileşti demek. Bunun ne anlama geldiğini daha
iyi kavramak için dizinin evreninden çıkıp mesajımızı somutlaştıralım. Farz edelim
tecavüz mağduru kadınlar toplanıp karşınıza geçti. Bu insanların yüzlerine
bakıp "Evde kocana sarıl, bekleyin geçer" demek ister misiniz? Dizide tam olarak bunu
dediniz çünkü. Travmanın ekmeğini yiyorsanız nasıl çözüldüğünü de bir zahmet
düzgünce anlatacaksınız. Bir sezondur sen benim yaralarımı sardın, sen
benim nefesim oldunları tekerleme gibi dinliyoruz. Anlattığınız hayatların
gerçekliğinden bu denli uzak oluşunuz artık aklımın sınırlarını aşıyor.
Nefesum-yaralarım-sevdaluk-Nefesum-yaralarım-sevdaluk-Nefe
Vuslatın geçiştirilmesi sadece bardağı taşıran son damla.
Sezonun geneline baktığımızda başka temel sıkıntıların olduğunu görüyoruz. İlk
sezonda engellerle mücadeleyi izledik. İkinci sezonda daha derine inebiliriz
diye ümitlendik. Bir kadın kendi varlığını sil baştan nasıl tanımlar, inşa eder
nihayet göreceğiz diye sevindik. Nefes Tahir'siz bir hayatı göze alarak evi terk
etti. Kadınlarla birlik olup iş kurdu. Okuluna dışarıdan devam etti. Tamam
dedik engeller elbet olacak ama Nefes iyileşme yolunda önemli adımlar atıyor. Tahir
yontuldu, anlayan dinleyen bir adama dönüştü. Bir ara ayrı eve çıkma kararı
aldılar. Nefes şefkat ve değer görüyor. Korunmaya muhtaç biri olmaktan sıyrılıp
kendisi için kararlar alan bir kadına dönüşüyor. Bölümler süren anlamsız
ayrılıklar sonucunda Nefes konağa geri döndü. İş konusu kapandı gitti. E hani
bağımsızlaşacaktı bu kız?
Neyse, vardır bir bildikleri dedik. Çok gerekliymiş gibi Nefes’le
Tahir’in sevgileri sınandı bir süre. Nihayet bir sonraki adım artık bir başka
yaranın tamiriydi: Tahir’le fiziksel engelleri aşmak. Yakınlaşmalarda
ağlayan, kaçınan, mahcup olup sırtını dönen Nefes bu. Bir gece yemeğe çıkıp
sabaha kadar dört mevsim 72 coğrafyada şarkılı türkülü ağır çekimli öpüştüler. Bol bol sarılıp uyudular. Sonra? İşte öyle bir gün aklına esmiş, sevişivermiş. Bir
tecavüz mağdurunun sırf öpüşebiliyor, kocasıyla uyuyabiliyor diye sorunsuz bir cinsel birliktelik
yaşayacağını size ne düşündürdü gerçekten merak
ediyorum. Varsa böyle sihirli bir tedavi bırakalım biz bu terapi işlerini.
Boşuna okumuşuz.
Nefes’in Tahir’le öpüşebilmesi rahatlıkla sevişebileceği
anlamına gelmiyor maalesef. Keşke o kadar kolay olsaydı. Kendi bedeniyle ilgili
o kadar çok olumsuz anısı, koşullanması var ki. Bir odada tek başına doğum
yapan kadından bahsediyoruz burada. Bedeninin her köşesinde başka bir korkunç
anı kazılı. Her dokunuş tetikler, her hissediş bilinç dışına itilmiş bir şeyi
canlandırır. Bu kadar mı yabancısınız anlattığınız kadına?
Madem derinine inemeyecekseniz tecavüz yazmayın. Ondan da eksik
kalın. İnsanların mağduriyeti sizin aksiyon malzemeniz değil. Dizi umut
vaat etmese sadece olanı anlatsa bile yeterdi benim için. İlk sezon en azından
travma sonrası stres bozukluğu gördük, ucundan azıcık terapi izledik. Aile/toplum
bazında bir sürü önyargı, adalet sistemindeki çarpıklık gözler önüne serildi.
Bunları anlattınız, elinize sağlık. Fakat altı boş umutlar vermek? Hem de bu
kadar gerçeğe dokunan bir hikayede? Bunu gerçekten yaşamış, nihayet beni anlatıyorlar
diyen kadına ben niye böyle iyileşmedim neden bu kadar yardım almak zorunda
kaldım dedirttiyseniz vebali boynunuza. Bununla yaşarsınız artık.
Şiddet mağduru bir kadının hikayesini anlatmaya
yelteniyorsanız azıcık literatür karıştırmak, işin uzmanına danışmak bu kadar
zor olmamalı. Hakkını vermek lazım. Nihayetinde gençlik dizisi değil bu, ağır
bir meselesi var. Nefes’in hastalığıyla ilgili olaya hiç girmiyorum bile çünkü
bu derece kendi çalıp oynayan bir hikayeye ayıracak vaktim yok artık. Diyeceğim
şu ki bilmiyorsan anlatma Karadeniz. Hele böyle yalan yanlış anlatacaksan hiç
anlatma.