O, sadece sekiz haftadır hayatımızda.. Gold Film'in Star Tv için hazırladığı bir romantik komedi dizisi erkenci Kuş'tan bahsediyorum. Projenin hikayesi Meriç Acemi'ye, senaryosu sektör için oldukça taze bir kalem olan Ayşe Kutlu'ya ait. Yönetmen koltuğunda ise Çağrı Bayrak oturuyor. Erkenci Kuş, oldukça yüksek izlenme oranlarını alarak dönemdaşlarının arasından sıyrılan, sezonda da ekranda kalmayı vaad eden bir proje. Kadrosunda Özlem Tokaslan, Cihan Ercan, Öznur Serçeler, Berat Yenilmez, Birand Tunca, Sevcan Yaşar, Ali Yağcı, Tuğçe Kumral, Anıl Çelik, Sibel Şişman ve Tuan Tunalı'nın yer aldığı dizinin sıradışı kahramanı Can Divit'e hayat veren Can Yaman'la konuştuk.
●
İtalyan Lisesi, üstüne hukuk eğitimi ve bir avukat olarak hayatın başında duruyorsunuz. Ve genç bir avukat olarak oyunculuk dersi almak istiyorsunuz.. Türk Adalet sisteminde mahkeme sürecinde avukatın rolü belli. Asla ikonik bir kapanış konuşması yapma şansınız olmayacağına göre bugünden geriye bakınca sizce bu aslında yapmak istediğiniz, içinde mutlu olacağınız işin oyunculuk olduğunu bilen bilinçaltınızın yönlendirmesi miydi? Çok fazla düşünmedim açıkçası.. Amerika'da veya İtalya'da avukatlık yapmak da alternatiflerimin arasındaydı o dönemler. Cem Yılmaz'ın da şovunda söylediği gibi adliyede en havalısı mübaşir, Amerikan filmlerine özenip de hukuk okumamak lazım. Burada pratik, teoriden bir hayli farklı, bende hayal kırıklığı yaratmadı değil.. Her genç gibi kafamın karışık olduğu dönemlerdi, kendinizi ve potansiyelinizi yeni yeni keşfettiğiniz dönemler.. Neticesinde hayat bildiği gibi gelsin dedim.
● İlk diziniz Gönül İşleri. Yumuşak bir hikayeydi. Sonrasında İnadına Aşk geldi ve Can Yaman kalabalıkların radarına bu diziyle girdi. 32 bölüm sürdü ve sizi de “jön” kategorisine taşıdı. Bu süreçte avukatlığa tercih ettiğiniz mesleğe dair umut ya da umutsuzluklarınız nelerdi?
Benim şu anda faal olarak devam eden ve iki ortağımın yürüttüğü hali hazırda bir avukatlık ofisim var. Avukatlığın çok içinde olmasam da kopmamaya gayret ediyorum, harici olarak ofise destek vermeye devam ediyorum. Ben umutsuzluk, karamsarlık gibi negatif duyguları pek içinde barındıran bir yapıya sahip değilim. Kendimi de biraz efsunlu görürüm, inanırım ki sonum kötü olmaz. Bir şey olmuyorsa daha iyisi olacağındandır derim hep..
● Alt yapınızda spor disiplini var. Bu durum sert geçen ve uzun süren set şartları için ne gibi avantajlar ya da dezavantajlar yaratıyor?
Çok fazla avantaj sağlıyor. Dizi, bir maraton ve aktörlük mental, ruhsal, fiziksel bir kondisyon gerektirir. Disiplinli bir hayat yaşamanız gerekir. Spor da size bu disipline sahip olmanızda çok yardımcı olur. Çok fazla efor ve enerji gerektiren bir meslek. Sıcak, soğuk, uykusuzluk, yüksek fiziksel performans gerektiren sahneler vesaire gibi zor şartlar söz konusu. Sporcu altyapınızın olması işinizi epey kolaştırıyor. Hukuk okumuş olmam ve yabancı dil eğitimi görmüş olmam da ezber, konsantrasyon, odaklanma, algı gibi konularda mental kondisyon bakımından işimi kolaylaştırıyor.
● İşi dışında basına çok sık konu olan bir oyuncu değilsiniz. Çalışmadığınız zamanlarda Oyuncu Can Yaman’ı nasıl besliyorsunuz?
Herkes, herşeyi bilmek zorunda değil. Magazinsel olmayı tercih etmiyorum. Çok çalışıp eğlenmeyi hak etmek gerektiğini düşünüyorum. Çalışmıyorsam eğleniyorumdur, deşarj oluyorumdur, kafamı dağıtıyorumdur, enerji topluyorumdur. Güzel sohbeti, kahkahayı, arkadaşlarımla, ailemle muhabbeti seviyorum. Çok gözlem yapan bir yapım var. Kendimi bu şekilde besliyorum. Film izlemek, kitap okumak, müzik dinlemek gibi herkesin yaptığı şeyleri zaten yapıyorum. Onları söylememe gerek bile yok sanırım (Gülüyoruz)
● Bir röportajınızda en sevdiğiniz filmler listesinde Fight Club olduğunu söylemişsiniz. Edwart Norton mu, Brad Pitt mi? Neden?
İkisi de çok değerli aktörler ama Brad Pitt çok farklı.. Brad Pitt'in her filmini hayranlıkla izlerim ve çok severim. Edward Norton'ın American History'daki performansını çok beğenirim. The People vs. Larry Flint filminde avukat rolündeydi, orada sizin ilk soruda bahsettiğiniz ikonik bir konuşma yaptı Anayasa Mahkemesi'nde. Gerçekten hüşû içinde izleyeceğiniz muhteşem bir sahneydi, özellikle de avukatsanız veya olmak istiyorsanız ilham vericidir. Ama Fight Club her ne kadar çok iyi bir film olsa da, müthiş bir yönetmenlik söz konusu olsa da bana göre Brad Pitt filmi çok farklı bir boyuta taşımış. Belki de o oynamasaydı bu kadar popüler bile olmayabilirdi bence.
● Türkiye’de bir sinema filminde yer alacaksınız. Kim yazsın, kim yönetsin?
Tabii ki ülkem de ve yurtdışında çalışmak istediğim çok fazla isim var ama bunun dışında, dünya üzerinde en iyi yönetmenlerin en iyi filmleri çoğu zaman ilk filmleri olmuştur. Bunun sebebi mesleğinin başında çok değerli bir şey ortaya koymak için çok özverili, çok dikkatli, çok canla başla çalışıyor oluşları olabilir belki de. İlk defa film çekecek birinin filminde de yer alabilirim.
● Bu arada bir sinema filmi olacak mı?
Haftada 6 gün çalıştığım ve saç sakal vesaire bir imajı korumak zorunda olduğum bir dizi programında eş zamanlı olarak film çekmek teknik olarak pek mümkün olmuyor. Bollywood ve İran ortak yapımı 50 ülke 40.000 sinemada vizyona girecek ve İngilizce oynayacağım bir film teklifi geldi ama henüz mekanlar çeşitli sebeplerden ayarlanamadı, kışa sarktı. Ama şu an dizim devam ediyor, önümüzdeki günlerde ne olacağına bakacağız.
● Şimdi size bir kağıt kalem versem, 10 yıl sonraki Can Yaman’a bir mektup yazmanızı istesem, ilk öğüdünüz ne olurdu?
Bundan 10 sene önceki Can Yaman'a şimdiki aklım olsa diye bir öğüt verebilirdim belki ama 10 sene sonraki Can'a bir öğüt vermem zor. Büyüklerime öğüt vermem, ayıp olur (gülüyoruz) Ayrıca, şimdi görüyorum ki bundan 10 sene önce yaptığım herşey doğruymuş. Sanırım iyi yoldayım. Kendime "böyle devam Can'cım" diyebilirim sadece. Hatalardan ders çıkardığımız sürece hata yapmakta pek bir sakınca görmüyorum.
● Ekran projelerinde yer alırken oyunculukta kırmızı çizgileriniz var mı?
Benim pek kırmızı çizgilerim yok, ama ülkemizin, Rtük'ün, kanalların, izleyicilerin var. Dolayısıyla biz de oynarken oyunculuğumuzdan ve yapabileceklerimizden kısmak zorunda kalıyoruz.
● Sette kırmızı çizgileriniz var mı?
Stylingcimin aldığı kırmızı çizgili bir çorabım var sette... Şaka bir yana , benim için sette huzur ve yüksek enerji çok önemli, neticesinde günde 15 -16 saat beraber olduğumuz bir ekip , aile gibi oluyoruz bunun içerisinde, tatsızlıklar da olabilir, gergin anlar da olabilir, herkesin huzurunun olması, yüzünün gülüyor olması, ekibin yüksek enerjiyle keyifle çalışması çok önemli. Demet de böyle düşünüyor. Biri moralsiz olduğunda, gider hemen onun moralini yükseltir. Bu anlamda, ben de Demet de aynı frekanstayız. Zaten bu ekip bir önceki işim olan Dolunay'daki ekip, o yüzden bir aile gibi olduk. İnsanların yüksek enerjide olması, herkesin eğlenerek çalışıyor olması benim için önemli. Erkenci Kuş’un başarısı da biraz burdan geliyor, aramızda çok güzel bir sinerji var. Kırmızı çizgi mi, yeşil çizgi mi bilmem ama ben içinde bulunduğum işi çok sahiplenirim.
● Erkenci Kuş’a gelelim. Yaz aylarının en yüksek reyting alan projesinin içindesiniz. Nasıl bir his?
Şahane bir his. Gururluyuz. Mutluyuz. Bütün yorgunluklarımız tatlı yorgunluklara dönüştü.
● Bu başarıyı bekliyor muydunuz? Yani senaryoyu okuduğunuzda “bu tutar” dediniz mi?
Tutmasını sağlarız dedim. Bu başarıyı, olur da bir aksilik olmazsa, bekliyordum.
● Can nasıl bir karakter?
Can Divit"in hayat felsefesini anlatan bir cümle var "Otuz dakikada terk edemeyeceğin bir hayatı kurma." Bu motto ile 23 yaşında basıp gitmiş, dünya çapında insan hikayeleri çekmek için ülkesi ve ailesinden uzaklaşmış biri… İşini çok seviyor. Durmadan seyahat edip, sıradan bir insanın yaşayamayacağı koşullarda yaşıyor. Söz gelimi, 2 ay yağmur ormanlarında yaşamış, Kolombiya’daki kahve üretimini fotoğraflamak için, abuk subuk barakalarda yatmış, Hong Kong’un arka sokaklarındaki mevsimlik işçi zulmünü hikayelerken ya da Ortadoğu’daki savaşı, hep can güvenliği olmayan, yer yer tuhaf şeyler yediği, aylarca yıkanmadığı dönemler geçirmiş.
Can Divit, plaza hayatına taban tabana zıt birisi… Fotoğraf makinası dışında, hiçbir maddiyat bilinci, toplumsal hırsı olmamış. Ona göre ‘’hayat başka yerlerde akıyor.’’ Hayattaki tek takıntısı, dünyadaki adaletsizlik… Şehir hayatının küçük hesapları içinde daralıyor. Hiçbir yerde uzun süre duramıyor. Hep hareket etmesi, asla yerleşmemesi lazım… Yerleşik hayata geçerse, ruhunu kaybedip içten içe ölecekmiş gibi hissediyor.
Aşk hayatı da bunun uzantısı olarak gelişmiş. Hiçbir kadına uzun vadeli sözler vermiyor. Kadınlara saygılı, baştan durumunu farklı yansıtmak, onları yanıltmak gibi bir niyeti yok.
● Can karakterini görsel olarak yaratırken plastik malzemenizi oldukça değiştirmişsiniz. Bu değişimi kim yönetti?
Tabii ki ben yönettim ama kocaman bir ekiple çalıştım, güvendiğim insanlardan destek aldım. Bana yardımcı olan menajerlerim, stylingcim, spor hocam, dövmecim, kuaförüm, annem, babam, dostlarım, yönetmenim vesaire vardı. Hepsine çok teşekkür ederim, iyi ki varlar.
● Can Yaman sade giyinmeyi seven bir adam gibi görünüyor. Bu bol aksesuarlı moda ikonu gibi dolaşan Can’a kolay alıştınız mı?
Aktörlük, farklı rollere ve imajlara alışmayı gerektiriyor. İşimiz değişmek ve buna alışmak. Farklı kimlikleri üzerimize giymek ve hissetmek. Böyle bir değişime ve imaja gönüllü oldum. Aksesuarlar, saç, sakal, dövme hepsi benim fikrimdi, ekibimi ve yönetmenimi buna ikna ettim ve bu doğrultuda çalışmalara başladık. Birileri beni zorlamadı. Bütün rollerimde farklı bir imajla seyirci karşısına çıkmaya hep dikkat ettim, bu anlamda kolaya kaçmayı ve kendimi tekrar etmeyi hep reddettim.
● Can’ı karşınıza alıp Sanem hakkında akıl vermeniz gerekse ilk ne derdiniz?
"Duygularını idareli kullan, önümüzde çok bölüm var’’ derdim (gülüyoruz)
● Peki, Sanem’i karşınıza alıp Can hakkında çok önemli bir ipucu vermeniz gerekse ne derdiniz?
"Dövmesine, kolyesine, yüzüğüne, ruhuna, yerinde duramayan kıpır kıpır hallerine bak, Albatrosu bulursun’’ derdim…
● Demet Özdemir ile güzel bir ekran çifti oldunuz. Enerjiniz çok yüksek duruyor. Demet nasıl bir rol arkadaşı?
Demet harikulade bir insan, müthiş bir partner. Enerjisi çok yüksek, sahneye çok fazla şey katan, sahnede alışverişi çok fazla olan bir aktris. Bu bir takım oyunu, Demet'le yazılmayan, doğaçlama bir sürü şey katıyoruz sahneye. Yönetmenimiz de bizden en yüksek verimi almaya çalışıyor, bize güveniyor ve doğru müdahalelerle özgür bırakıyor. Demet'le oynadığım için şanslıyım. Uyumsuz bir partnerle sizin performansızın da düşer, siz de kötü oynamış olursunuz.
● Son olarak; dizi şimdi yüksek izlenme oranları alıyor ama sezon başladığında ekrana kış seyircisi yerleşecek. Erkenci Kuş’un kış seyircisine vaadi nedir? Neden izlemeye devam edelim sizi?
Ben yaz seyircisi, kış seyircisi diye bir ayrımın olduğuna inanmıyorum. Aynı haneler, aynı reyting cihazları, aynı insanlar. Yaz dizisi diye bir şey de yok. Yazın başlayan ve sezona devam eden veya edemeyen diziler var. Tutan veya tutmayan diziler var, kışın asrın projesi gibi başlayıp 3-5 bölümde kalkıp hayal kırıklığı yaratan işler de var, yazın başlayıp 65 bölüm süren de. Allah'a çok şükür bugüne kadar tutmayan işim olmadı. Yeni konjönktürde her ay bir dizi başlayabiliyor. Keyif almaya devam edeceğiniz sürece izlemeye devam edin, almıyorsanız alternatifiniz çok (gülüyoruz) Erkenci Kuş olarak bir romantik komedi türü içerisinde sergilenebilecek en iyi performansları, görselliği, kahkahayı, yüksek enerjiyi vaad edebilirim. Romantik komedi dizilerine klişe denmesini de ayrıca saçma buluyorum, bu konuyla ilgili yapılan yorumların kendisi asıl klişe olan. Bir savaş filminde yine kılıç var, yine kan var, yine savaş var nasıl demiyorsak ya da uzay filmlerinin hepsi aynı nasıl demiyorsak, romantik komedinin de olayı bellidir, yorumlayış ve performanslar farklıdır. Bizim işin sırrı da burada. Bir şarkıyı biri okur dinlemezsin başka biri okur çok seversin gibi bir şey.
*
Fotoğraf: Emre Yunusoğlu