Vatanım Sensin: Aşina ruhlar; Hilal ve Leon üzerine

Vatanım Sensin: Aşina ruhlar; Hilal ve Leon üzerine
Güçlü bir hikâye, tarihsel dokunuşlar ve güçlü oyuncu kadrosuyla vazgeçilmezim olacağı çok belliydi Vatanım Sensin’in… Fakat tahmin etmediğim şey ise hem dönemi insan penceresinden gösterilecek olması ve herkesin gönlünden birer parça katacağı güzel aşkları bize sunacak olmasıydı. Ana hatta bize sunulan güçlü hikâyenin yanı sıra yan şeritten ilerleyen benim deyimimle “Kalplerimizi kısık ateşte demlenmeye bırakan” Hilal ve Leon’un hikâyesine ufak bir dokunuş da ben yapmak istedim.
 
Leonidas… Ben O’na en çok bu isimle hitap etmeyi seviyorum. Sanki bu isim karakterin bütün kırılmışlıklarının, alelacele sardığı yaralarının sözlükte karşılık bulmuş hali gibi.  Bir İzmirli olarak birisi çıkıp bana “Memleketini işgale gelmiş bir teğmeni anlayıp, onun için içleneceksin.” dese güler geçerdim.  Ama oldu… Dizinin genelinde bize “insan” penceresinden bakmamızı sağladıkları için ayrıca bu noktada teşekkürlerimi iletirim senaryo ekibine. Ne diyordum en son; “Leonidas’ın kırılmışlıkları” Leon duvarları hırs ve acı ile örülmüş bir evde, öldü sanılan çocuğun gölgesinde büyümüş bir genç. O’nu ilk izlediğimde bütün o kibrinin altında hayatına tutunmak için dal arayan genç bir adam görmüştüm. Öyle ki ne yapsa kimseye yaranamamış, hayatının hiçbir döneminde takdir görmemiş son çareyi de “olmak istediği” değil “olması istenen” insan kılığına –yani bir teğmen kılığına- bürünmekte bulmuş.
 
Yıldız’la flört eden, döverken öyle çok düşünmeyen, Hasan Basri’yi şehit eden de aslında yaşamak için seçtiği teğmen Leon’du… Ve biz küçük sahneler ile de olsa gerçek leon‘la tanıştırılıyorduk. Bazen Veronica tarafından yaptığı sorgulanırken aralara sıkıştırılan cümleler, bazen arkadaşı ile girdiği kılık arasında kalışı, bazen ise yapılan zulme karşı yüzünün aldığı haller… Leon bol bol çelişkilerle çıktığı yolda kendinde bulunmayan cüreti gencecik bir kız olan Hilal’de görüyor ve onu izlemeye alıyordu. Ben Leon’un ilk olarak açıkça Hilal’in cüretinden etkilendiğini düşünüyorum… Kendince bir restleşme olarak -belki de Hilal’in gözünü korkutmak için kalkıştığı- İzmir’in mitolojisinden dem vurduğu sahnede ise kalbine aşk namına ilk tohumları ektiğini.
 
Hilal ise Leon’un tam tersi olarak bir çocuğun ihtiyacı olabilecek her şeye sahip, sevgi dolu bir evde dünyaya gelip belirli yaşa kadar o duvarlar ardında yaşıyor. Sevgi dolu bir anne, babaanne, kardeşler… Ve muhteşem bir baba. Eğer bir kız çocuğunun babadan yana şansı gülmüşse, ilk aşkının babası olması kaçınılmazdır; Hilal’in öyle… Ne yaparsa babasının gözlerinde o gurur ışığını görebilmek için yapar; Hilal’de öyle… Öyle ki Hilal’in kendine çizdiği yol; babasının gözünü kırpmadan ölüm pahasına yürüdüğü yol olmuş. Silah tutamamış fakat kalemini silah gibi kuşanmış. Bazen zırh gibi kuşandığı cüretiyle hepimizin kalbini ağzına getirse de Hilal harika bir genç kız olmuş… Şunu da söylemeden geçmeyeceğim ki Hilal; hayatının en gözü pek döneminde memleketinin mevcut durumunu ve geleceğini düşünüp kendine dert etmemiş olanların asla anlayamayacağı bir karakter.
 
Babasının ölümünden sonra kalbinde katmerleştirdiği hürriyet sevdasını, zulme kesilen kulaklarını, bulunduğu dönemin koşullarını dert ederken Hilal, bizzat işgal kuvveti olarak karşısında buluyor babasını. Ve tam olarak hayatının en zor durumuyla karşılaştığını düşünürken bir diğer cephede aslında hayatının en çetin savaşını vereceği aşk ile karşılaşıyor Hilal. Üstelik kendine, sevgisine, ailesine ihanet ettiğini düşündüğü babasının hemen yanında; bir yunan teğmeni kılığına bürünmüş bir şekilde karşılaşıyor aşkla. Aşkın hangi surette karşımıza çıkacağını kestiremediğimiz çok açık değil midir zaten. Hilal de kestiremediğinden bocalıyor, öfkeleniyor ve büyük bir hiddetle reddediyor. İlk gördüğünde elinden gelse oracıkta öldürebileceği Teğmen Leon zamanla ona asıl yüzünden kesitler gösteriyor.
 
Leon’un kendisine parça parça gösterdiği hisli yüzü, Hilal’in çekinmeden ölüme yürüdüğü günlerde sık sık çıkıyor karşısına. Leon istisnasız olarak o’na umut veriyor, ipten alıyor, o’nun için endişeleniyor… Fakat bana göre asıl anahtar cümle olan “Hasan Abin için üzgünüm.” ile kafasında yarattığı Teğmen Leon kalıplarını birer birer yıkıp, O’nun kalbine sızmasına izin veriyor. Böylece Hilal’in de kalbinde Leon’a dair yeni bir can yeşeriyor…
 
Biz ise ikilinin restleşmelerini, birbirlerinin gözlerinde -özellikle Leon’un- kendilerini arama çabasına şahit oluyoruz. Bir sahnede Hilal namlunun ucunu kendine çevirip karşısındaki Leon’u yaralarken aslında kendi canının daha çok yandığını fark ediyor, diğer sahnede Leon Hilal’in O’na neler yaptırabileceği ile yüzleşiyor… 

Yazı devam ediyor...
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER